Ana içeriğe atla
"Bir maruzatım olacaktı da."derim
Okuyucu "Söyle."der
"Ben şöhret olmak istiyorum da    " derim.
Okuyucu "Allahaşkına inanamıyorum" diye şaşırır.
Ben "Bana bir yol yordam. Bana bir yol yordam." Diye dövünürüm.
Siz hiç şöhret olmak istediniz mi. Şöhret olmak isterken kötü yola düşürülmeye çalışıldınız mı? Yok bunları yaşamadıysanız hayata benim baktığım yerden bakamazsınız imkanı yok. Ben de sizi çok tınlamıyorum. Eşim dostum benim ne mal olduğumu gayet iyi biliyor. Kiminin nefreti kiminin bedduası e artık Allah ne verdiyse.  Sevilmiyorum sevmiyorumda. Kısacası tek bir amacım var şu yalan dünya da; şöhret olmak! Kokulu kokulu yosma yosma yollarda gezmek. Butiklere dalmak. Ordan pastahanelere kafelere uçmak. Sevgili mi? Akraba mı? Tınlamamamak. Yolda gördüğüm eski fakir arkadaşları rencide etmek. Daha sayarım ama ünlü olmam gerek şu an. Bu konuda bana yardım eden bir kısım arkadaşlarım var. Mesela beni Odition(oyunculuk testi) için yönlendiren bir arkadaşıma yaptığı bu iyilik için sataştım. Niye mi? Bilmezsiniz iyilik karşılığında teşekkür edilmez. Bu benim kuralım şöhretle ilgili değil.
Arkadaşım "nasıl geçti" Diye sordu.
"Ofis harikaydi, tertemiz,kaliteli ve ordaki insanlarda öyle. Kadirhas'tan mezunlar hep."Dedim.
O da gururlu. "Beni ilgilendirmez, ben sınav nasıl geçti diye sordum. Kolej bebesi ve zengin piçi olmaları ilgimi çekmiyor" dedi.
Durur muyum. "Piç değiller." Dedim. "Gayet efendi insanlar."
  Arkadaşımın varoşluğunu yüzüne vurmuş, züppeleri görünce gtüm oynadığından arkadaşımı terslemiştim. Eğer ünlü olacaksam bana en iyi koşulları sağlayan yeri korumalıyım. Arkadaşım safti olmasa. "Ulan seni oraya yollayan benim." Derdi demedi. Sonuçta ben ünlü olmama bakarım arkadaş! Efendi insanı, saf diye. Paralı  insanı, cahil diye genelde öyle olurlar. Sıradan insanı sıkıcı diye dışlarım. Entellerle saniye geçinemem. Ne demiştik ben ünlü olamama bakarım. Ünlü değilse aldırmam satarım. Şöhret basamaklarını çıkmak için size tavsiyelerim bunlar. Şöhretmiş gibi yaşamazsanız şöhret olamazsınız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bisküvi Gazete ve Çay

Akşamüzeri dört katlı eski bir binanın yarı kırık camından güçsüz bir duman sızıyordu. İçeriden de gene güçsüz, uğultuya benzer bir ses duyuluyordu. “Ne zamandır iyi değilim. Bu karanlık yerden başka gidebildiğimiz bir yer yok. Ara sıra cadde de oturup zaman geçiriyorum. Bazen o köhne odadan hiç çıkmadığım oluyor. Nasıl olur bilmiyorum ama çıksam ne olacak ki. Zaten havalar soğuk.” Derin derin içini çekti. “Zaten havalar soğuk.” Bu sırada bu cümleleri uzaktan dinleyen Akif içeriden elinde çaydanlıkla geldi. Bir elinde demlik diğer elinde çaydanlığın altıyla elindekini dökmemeye gayret göstererek çaydanlığı eski masanın üzerine bıraktı. Masanın üzerinde bir gazete sayfası ve bir paket bisküvi vardı. Gözü gazeteye takıldı Akif'in. Bir süre gazeteyi süzdü sonra başını çevirip deminden beri konuşan Cihan'ın konuşmasını dinlemeye devam etti. Cihan anlatıyordu; “Bir de şu borçlardan kurtulayım, bankalar boğazıma kadar geldi. Sekiz senedir bak hesap ettim, sekiz sened

Delilik Benimkisi

Sarıldım aniden geçen saat on iki Esenler otogarı sarıldım ki saçları sen, ben sen sandım ki o bilmem hangisi. Oturunca ikimiz utandı baktı öyle. Ben sen sandım dağıldım. Birden hüzünlendi kalktı ayağa boyu sen, posu sen ben sen sandım ki kim bilir kaçıncısı. Aramadım durdum meyhane miydi neydi köhne bir yer masalarda akşam biri gelir tüner, gider ötekisi durdum. Bir öptüm ki ah sen sandım. Değil mi ki bu düpedüz, delilik benimkisi.

DÜŞ

  Elinde fırçasıyla, koca dünyayı boyamaya niyetleniyordu. Otuzuna merdiven dayamış, çoğu kez yalnız, kafasını paleti gibi rengarenk doldurmuş bir kadındı. Düşlerinde ışıklar içinde,  bir takım renkler görüp uyanıyordu. Her seferinde düşünden uyanıp, kalkıp tam tuale o rengi çizeceğinde; yitiyordu her şey. Unutuyordu o muhteşem hüzmeleri. Her şey itici bir sadeliğe dönüşüyordu. Ne oluyordu da gerçeğe bu kadar yakındı hayattaki renkler. Düşlerinde öyle değildiler ya.    Ya hiç olmayan bir rengi görüyordu. Yahut akılda tutlmayacak kadar güzel bir renkti. Düşlerine giriyor, kıvılcımlı bir takım yansımalarla bir ormana ya da bir sokak lambasından perdeye düşüveriyordu. Paletteki bütün renklere baktı. Bir orman çizdi kimi zaman tuale. Kimi zaman pencereye yansıyan bir sokak lambası çizdi. Fakat hayallerindeki renk kadar güzel, o renk kadar ışıltılı hiç bir şey çizemedi.    Bir süre dolaşmak istedi. Artık resim çizemiyordu. Bunun için şehir değiştirdi. Birkaç ülke gezdi. Onun