Bütün akıl
aldatmacalarını deniyor ama gene de yalnızlık hissediyordu. Arkadaşının evinde
rahat edememişti. Kendini sokağa attı. Biraz başı dönüyordu fakat idare etti.
Bir yokuşu hızlı çıkınca da yüreği sıkıştı. Onu da atlattı hemen. Bir otopark
yakınında taksiler bekliyordu. Sonra caddeye ilerledi. Cadde de gene her yerde
taksiler vardı.
Kimsenin kimseyi beklemeye sabrının yetmeyeceği bir saatti.
Karşısından sallanarak gelen tek tük insanları izledi. Zombi filmi gibi,
karanlıktı yüzleri. Ara sıra sarhoş bağırışları olmasa savaş artığı bir
yalnızlık vuruyordu bu insanlardan. Her saat böyle tiksintiyle bakmazdı
insanlar birbirlerine. Neşeli meraklı ve aç. Aç bakarlardı evet.
Ve kuşkuyla bakıyorlardı artık insanlar. Hem birbirlerine
hem de herkese. Başını öne eğdi. Ağaran gün masmavi etmişti ortalığı. Hava
bulutlu muydu ne. Başı gibi bulutlu havaya baktı. Bir zamanlar da umutlu
sloganlar atılmıştı buralarda. Yine böyle hava masmavi gelirken. Bir çatırdı
duydu. İçi eski bir korkuyla hafiften ürperdi. Bu çöp bidonunun caddeye çatur
çutur yuvarlanışıydı. Kaldırmadı kafasını yürüdü. Kendini evine atacaktı artık.
Ve uzun bir süre gene kimseyle böylesi derinden düşünüp konuşmayacaktı. Eskimiş
bir hazine gibi sakladı yüreğini. İstenmeyen bir çocuk gibi bastırıp sakladı.
"Gecenin üçünde eğlenceden dönüyormuş kaza
geçirmiş." Beynininde duyduğu siren sesleri içindeki öfkeli yürüyüş, kaba
haykırış.
"Hay amınakoyayım eğlencesinin. Mahvetmiş
arabayı."
"Taksitleri bitmedi daha."
"Nerden aldık ulan bu arabayı."
"Burnu kanamamış çıkmış arabadan, yarın satılacak
arabada ağır hasar var."
Sağ çıktığına sevinmeli miydi şimdi bunun. Tek istediği
arabaydı. Araba... Aldılar. Ne yaptı mahvetti her şeyi. Bir ton zarar. Öfkesini
bastırdı.
"Halletsinler." Dedi. "Bir daha da araba yüzü
göremez işte."
Bunca kafa karışıklığı arasında bir de kardeşinin
serserilikleriyle uğraşamazdı. Boş işlerle uğraşan biriydi işte o. Hiç bir
zaman anlamak istemedi. Onu anlasaydı, onun gibi düşünseydi böyle boş işleri
olur muydu. Araba almak kimin neyine. Bir maaş çalışan birisin. Henüz kurulacak
bir düzenin, kurtaracağın bir hayatın varken. Kendi kendimizin kurtarıcısı
değil miyiz bu düzende. Henüz düzen karşıtı sloganlar silinmemişken
belleğinden, nereden çıkmıştı bu düzen içinde kendini kurtarmalar. Nereden
çıkmıştı tutunduğun dalı bırakmadan kıyıya ulaşma duygusu. Bırakarak dalgalarla
savaşanları geride. Bırakarak her şeyi. Babasını haklı çıkaracak cinsten
düşünceler annesinin korkularıyla yatağa girmeler. Ruhsuz sevişip, ruh kırıklığından
demlenmeler. Çamurlu ayakkabılarını daha
çok çamura vurararak temizlemek neyin nesiydi.
Nehir bunca hızıyla
akmasa, bunca yara içinde sürüklenmese düşünmezdi belki böyle şeyler. Biliyordu
eskisi gibi değildi artık. Eskisi gibi olmaycaktı. Öyle sevemeyecek,
dövüşemeyecekti. Ve yine eskisi gibi... Bazen sabahladığı işçi grevinde yanan
ateşin çıtırtılarını hatırlardı. Sardığı tütünün tadının neden o gün içtiği
tütün gibi olmadığını düşünürdü mesela. Çünkü o dumanda inanç, direngenlik ve umut vardı.
Şimdi boş bir üfleyiş, bazen de değersiz bir yakarış var. Sen kaderci oldun
dedi kendi kendine. Sen artık beyoğlundaki orospuları da boş geçmezsin. Sen
artık.... Toparlamaya çalıştı kafasını. Sen bir demir yumruk değilsin. Fakat
leş yiyici de değil. Nehrin akışına kapıldın fakat bu bir çağlayana dönüştü.
Hep öyle olur zaten. Mevcut şartlarını iyileştirmek için sürüklenirsin. Bir yer
tuttmaya çalıştıkça o yer zorlaşır. Daha yüzeyde kalmaya çalşırken derinleşir
zaten. Ve katetmen gereken mesafe çoktur artık. Geldiğin yere dön bak anlarsın
bunu. Hep ihtiyaçların için sürüklenirsin. Şimdi okul bitsin sonra kariyer.
Sonra askerlik. Sonra hayaller hedefler. Biliyor muydun bu suya girdiğinde
geriye dönemeyeceğini...
Başı ağrıyana kadar düşündü bunları. Sonra kalkıp annesini aradı. Yine
uzun bir konuşmadan sonra annesini teselli etti. Her şey yoluna girecekti. Her şey.
Yorumlar
Yorum Gönder